Uykuyla Uyanıklık Arasında Bir Yerlerde I - Nermin

(...)
O kadar çok kaptırdım ki kendimi, az kalsın Nermin’i bile unutacaktım. Çoktan kalktı koltuğundan, şu anda pencerenin önünde kollarıyla kendisine sarılarak, içine doğmaktan hoşnut olmadığı bu yeni gündeki yalnızlığını, terk edilmişliğini gidermeye çabalıyor. Tepeden tırnağa güneş, tepeden tırnağa düş Nermin. Saçları kısa, küt kesilmiş bir kâkülle örtmekte alnını ve ince, kemikli yüzündeki çizgilerden en çok canını sıkan aynaların karşısında göz kenarlarında, özellikle gülümserken belireyazan kazayakları. Dudaklarının bitimlerinde de inceden inceye bir kıpırdanma oluyor gerçi gülümseyişlerinde, fakat ondan ziyade gözaltlarında, artık iyiden iyiye tıka basa doldurulmuş birer pazar filesini andırmaya başlayan torbacıklar ona, yılların akıp gittiğini anımsatıyor daha acımasız bir şiddetle. Tek tesellisi desem yeridir, uzun boyluca bir kadın oluşunun da getirdiği bir avantajla belki de, bedeninin hâlâ muntazam kavislerle dalgalanan silüeti. Ama gene de kendisini pek güzel bulmuyor. Örneğin gözlerini. Hafifçe çekik, kahverengi gözlerini. Hem yüzünde iki küçük benek gibi olduklarını düşünüyor onların hem de neredeyse ilk gençlik yıllarında babasını yitirdiğinden beridir bakışlarında yerleşmiş o mahzun ifadeyi sevemiyor bir türlü. Çok çabalıyor daha içten, daha sevimli bir bakış yaratmak için aynaların karşısında. Bir küçük tebessüm ettiğinde dudaklarının bitimlerindeki küçürek çiziklerle, kazayaklarını, gözaltlarında iyice şişkinleşen torbacıklarını, ufalan benek gözlerindeki hayat dolu imalarla, delişmen, davetkâr parıltılarla örtmek üzerine hiç yoktan günde bir saat çalışıyordur. Bu uzun saatin sonunda hüsrana uğradığında ve başarısızlığının umutsuzluğuna kaptırdığında kendisini bir an için, derhal ufak tefek avuntular türeterek savunmaya çekiliyor. Örnekse, gözaltlarındaki o torbacıklar hayatı boyunca gördüklerinin, tüm görsel hafızasının biriktirildiği bir depo. Acı, tatlı bir yaşanmışlık kırkambarı orası ve bu anıcıklar gözlerinin önünden akıp geçmeye yeltendiğinde (düşlerle gerçekleri ayırt etmekte her ne kadar güçlük çekiyor olsa da artık) her bir görüntünün gözyaşlarının yanaktan süzülüşündeki gibi bir ivmeyle torbacıklarından gözlerine doğru aktığını duyumsayabiliyor; böylelikle seviyor torbacıklarını.

Kazayaklarına gelince. Bunlar sağ ve sol gözün dış uçlarından şakaklara doğru olmak üzere üçer ince fakat derin çizgicikten mürekkeptirler ve ifadesiz, kayıtsız bir yüzde saklanıverir, görünmez olurlar. Bu da demek oluyor ki, çevresinde olup bitenlere tepki veren yani hâlâ hayatta olan bir Nermin’e gereksinim vardır kazayaklarını seçebilmek için. Üç ince sacayağıdır onlar. Gördüklerini anlamlandırırken, yaşanmışlıklarının, deneyimlerinin süzgecinden geçirerek, o anı torbacıklarına aktarılacak görüntülerin yaşamak denen zeminde dengede durmasını sağlarlar. Olgun kadının ölgün kadından ilk farkı…

(...)

Janset Karavin
Galatı Aşk'tan ~ Uykuyla Uyanıklık Arasında Bir Yerlerde I - Nermin