Prolog

...Sahibinden, az kullanılmış, satılık vahiy...

nüDün var, bugün var ve yarın... Zamanın ötesinde ne var? Her şey hükümlüdür zamana ve düşler görüldükleri anda var olurlar sadece.

Koklayın, kim bilebilir yüz elli yıl sonra az evvel aldığınız bu kokunun neye benzediğini: Mesih!
“Mahkûm edilmişsen düşlere; yazacaksın! Gece gündüz, bir ağaç, cemre düşer düşmez aceleyle çiçeklenirken faraza yahut da ilk ayaz çöktüğünde toprağa soyunup, dökünürken arsızca, mevsimlerden düşlere, düşlerden mevsimlere.”

Fa, Ra-Mose, Na, Si .
Her ağaç bir Mesih’tir, her Mesih bir seferi. Bakın neler anlatacak dinlerseniz ağaçlar size Tanrı’nın nefesinde dans ederken ya da siz Mesih’e kulak kesilin; o sizin yerinize yüz binlerce yıl dinledi ağaçların mırıltılarını ve dağlar yürüyordu; Sina da O, bir kehanetin beşiğinde cinayet işleyen ilk sihirbaza on emir bahşederken taş tabletlerde. Kayıp emri on bir yıl sırtında taşıdı isimsiz çöllerde vaat edilen düşülkesine gidiyorken ve on bir kum dağı aştı, on bir vahada konakladı, on bir serap gördü, on bir kere yanıldı, on bir kere sözünden döndü, on bir kere tövbe etti, on bir gün hiç dinlenmeden yürüdü, on bir dilim ekmek çaldı karşılaştığı yolculardan ve on birini de bir yumrukla öldürdü hatta. Bu cinayetleri kıskandığı karıları uğruna işledikten sonra da on bir gece bu on bir kadınla, on birer kez sevişti ki, on bir gece on bir gün sürdü yolculuğu bu sevişmelerin uyuşukluğunda; o bir devdi; altından putlar döküp domuz gibi onlara tapanlar cam kulelerini Bâbil zannederken, insanlar Golyat diye çağırırdı devi. Devi bir taş devirdi ki, üzerinde on birinci emirden tek kelime vardı: ‘...kaybetmeyeceksin’.

Mesih, bu satırları yazmaya başladığında bir boşlukta asılı kaldı dünya bir ‘an’ için. Âlemi direkler üstüne kurmuştu Tanrı ve direkler titredi, çatırdayıp ikiye bölünerek yığdı gökteki delikli battaniyeyi üzerimize. Mesih, düşülkesini gölgesi sandı evvel içinde ruhunu kaybettiği bu rehaveti, sonra gölgesini de yitirdi ve kendi düşüncelerine dokunabilmek hayaliyle, elinde bir deniz kabuğu (kulağına dayadığında handiyse öteevrenlerden fısıldayan...) Triton'un “anlama adasının” kumsalında, çatalkuyruğunu sallaya sallaya hevesli bir dinginlik içinde ruhuna üflediği fa ..... si şeytan eşiğinde düşüp boğuldu yeniden doğmak için küllerinden. Küller düşlere, düşler küllere, her şey imlere...

Şimdi kulak verin bana, satılık düşlerim var! Hatta düşten de öte, zamanın içinde değil, dışında, kenarında, köşesinde, etrafında zıplayıp duran, zıpladıkça zamana hüküm giyen Sahibinden, az kullanılmış, satılık vahiylerim var; dinleyin! ~

.Aleph Ra La Mim

Şeytan aldı kalemi eline...

Satırları takip ededuran gözlerinizin retinasında seken bu imler bana şeytandan emanet ve bu imleri çizen kalemin mürekkebini cennetten doldurdu adını bilmediğim bir melek, o benim adımı biliyordu çünkü ruhumu görüyordu bana baktığında yoksa cesedimi değil ve adımı henüz hiç değiştirmemiştim elbette. Haziran ayının altısıydı ayrıca, İsa’dan sonra altıncı yüzyıl ve saat 06:66

Düşlerin gizemli perdesini aralıyorum size; göremediğiniz ‘gündüşlerinin’ kaba örtüsünü beklenmedik bir çeviklikle çekip alıyorum ayaklarınızın altından ve sizin için dokuyorum bu kefeni. Ne de olsa donsuz da düşmüş olsanız ahir zamana - siz unutkan birisiniz ve bunu da unuttuklarınız arasına karıştırmak en büyük maharetiniz - ve dahi donsuz da dolaşmış olsanız yetmiş yedi âlemi, donsuz geçirmeyecek bu kendini bilmezler kabir eşiğinden sizi. İşte Mesih’iniz sizin için dokuyor bu kefeni ve aralıyor bakar-kör gözlerinizdeki perdeyi.
Mesih, sahnenin ortasına yürür yerlerde yatan cesetlerin üzerine basıp zıplayarak ve zikzaklar çizerekten; çırılçıplaktır. Arsızca dikilir bacaklarını iki yana açıp hafifçe ve avuç içlerini neredeyse birbirine bitişik boşluğa uzatıp, - sizin k(g)örem(b)ediğiniz - o perdeyi aralayıverip şöyle der: “Uykuyla uyanıklıkarasında bir yerlerde, , ,”

Janset Karavin
Prolog - Galatı Aşk (Pupa Yayınları, Şubat 2009)