Seviyor Sevmiyor Seviyor...

''Bazen Sık sık bir hayatım olup olmadığını düşünüyorum. Demek istiyorum ki, insanların yaşadıklarına bakarak yani, onlarla kıyasladığımda...''
Kalemi masanın üzerine fırlattığı gibi iskemlesini sertçe iterek kalktı masadan, kapıya yöneldi. Bir şeyler mırıldandı. Tam olarak şöyle dedi: ''Ben yazamam ki!'' Bu doğruydu; hiçbir zaman yazarak duygularını ifade edememişti dilediği çarpıcılıkta. Bu bir yetenekti şüphesiz, onda olmayan bir yetenek. Cümle kurabilirdi, evet. Hem de üç dilde cümle kurabilirdi Türkçe'den başka ama, hiçbirinde canının ne kadar acıdığını dökemezdi kağıda.
Bacaklarına sürtünen Süreyya'nın mamasını aldı buzdolabından. Mama kabına kadar yol arkadaşlığı ederdi haspam elbette ama oraya kadar! Süreyya adında bir erkek kediye yakışan da buydu! Eli cebine uğradı; bir sigara çekti paketten. Çakmak diğer cebinde de yoktu. Hafifçe çevirerek boynunu (Ah boynu! Öyle güzeldir ki, ince uzun...)masanın üzerinde koşturdu bakışlarını nafile. (Bakışları mı dedi? Bir görseniz onu size bakarken dosdoğru...) Birden bir kibrit yandı. İrkildi, geriye doğru sıçrayarak bir adım attı. Sehpaya çarpmıştı. Şinasi'nin fanusu devrildi. (O bir balık. Oldukça meraklı ve sevimlidir. Yani bir balık ne kadar sevimli olabilirse, o kadar demek istiyorum. Şinasi'yi her yere götürür. Geceleyin yatarken başucuna koyar ve sabahları uyanır uyanmaz ona bakar, gülümser.)Birden biri bir kibrit çaktı boşlukta, dedim! (Duydum... Şinasi'yi kurtarması lazım ama?) Telaşla eğilerek küçük, kaygan balığın gövdesini (Hayır hayır. küçük balığın kaygan gövdesini...) Öyle olsun! avucuna aldı, koşarak mutfağa girdi. (Ya kibriti yakan adam?) Adam mı? Adam falan demedim ki ben. (İyi tamam da parmakları yanacak!) O üflemiştir kibrite, söndürmüştür. (Nereden biliyorsun? Ya üflememişse; evi bile yakabilir dikkatli olmazsan yazarken!) Kibrit, o mutfak kapısını açtığında, açık salon ve mutfak pencereleri arasında kuranderde kaldı; söndü. (Oh!)